DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE KÜLTÜREL MÜCADELE Dr. Yunus BAYRAM Daire Başkanı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü

a. Kültürel Mücadelenin Dünya’daki Tarihçesi

Canlılar arasında gelişme, çoğalma ve yayılma durumu doğada bulunan birçok etkene bağlı olup, bu durum mevcut doğal denge içerisinde sürüp gitmektedir. Zararlı organizmalarla mücadelede kullanılan yöntemlerin yanlış uygulanmasına bağlı olarak bu denge zaman zaman bozulabilmektedir. Mevcut yöntemler içinde kültürel uygulamalar öncelikle yapılması gereken işlemler olup, bu uygulamalar hem ucuz hem de uzun vadede doğaya ve çevreye en az zarar veren uygulamalardır. Özellikle günümüzde bilinçsiz ilaç kullanımından kaynaklanan doğal dengenin bozulması riskinin gündeme gelmesi entegre mücadeleyi ve bu anlamda kültürel yöntemlerin uygulama zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır (Yıldırım, 2008).

Hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadelede “Kültürel Mücadele” olarak ele alınan iÅŸlemlerde genel prensip, zararlı organizmaların içinde bulundukları ortamı zararlı organizmaya uygun olmayacak ÅŸekilde deÄŸiÅŸtirmek suretiyle üreme, çoÄŸalma, barınma ve yaÅŸama olanaklarını azaltmaktır (Hill, 1989). BaÅŸarılı bir kültürel mücadele için zararlı organizmaların en hassas dönemleri tespit edilmeli, zararlı organizmaların saldırılarını önlemek, yok etmek veya çoÄŸalma hızını azaltmak için konukçu bitki, zararlı organizma ve çevre koÅŸulları interaksiyonu hakkında bilgi sahibi olunmalı buna göre kültürel iÅŸlemler deÄŸiÅŸtirilmeli veya geliÅŸtirilmelidir. GeçmiÅŸten günümüze asırlardır uygulanan kültürel önlemler genellikle bu bilgi birikimi ve daha önce tecrübe edilerek olumlu sonuçları görülüp benimsenen uygulamalar bütünü olduÄŸu için halen önemini ve güncelliÄŸini korumaktadır.

Bu bölümde dünyada ve Türkiye’de kültürel mücadeleye örnek olabilecek veya herkes tarafından bilinen bazı önemli ve örnek uygulamalara yer verilmiÅŸtir. Burada yer almayan pek çok kültürel uygulama olabilir. Amacımız tohum ve fide seçiminden hasat sonrası iÅŸlemlere kadar devam eden tüm yetiÅŸtiricilik iÅŸlemlerinin ve alınması gereken önlemlerin zamanında ve yerinde yapılması, kültürel mücadele bilincinin ve farkındalığının oluÅŸmasıdır.

Bitki koruma faaliyetleri tarihçesinde en eski metot kültürel mücadeledir (Hill, 1989). Ä°nsanoÄŸlunun yerleÅŸik hayata geçmesi, tarım ve hayvancılığın baÅŸlamasıyla birlikte aynı zamanda bitki koruma faaliyetleri ve kültürel iÅŸlemler de baÅŸlamış olup, tam olarak bilinmemekle beraber en eski kayıtlara göre M.Ö. 8000’li yıllara kadar dayanmaktadır. Tarımsal faaliyetleri yürüten ilk insanlar bitki yetiÅŸtirirken ürünlerini hastalık, zararlı ve yabancı otlardan korumak için yıldan yıla kazandıkları deneyimlerini yeni nesillere aktarmış ve bu deneyimler katlanarak yaygın bir tarım kültürüne dönüşmüştür.

Dünyada kültürel mücadele yöntemlerine dair ilk uygulama M.Ö. 1500’lü yıllarda zararlı organizmaların etkilerini azaltmak için dikim tarihlerinin ayarlanması olarak bilinmektedir. Daha sonra M.Ö. 950 yıllarında kültürel mücadele metodu kapsamında deÄŸerlendirilen fiziksel mücadele tekniklerinden biri olan “yakma” ilk defa kullanılmıştır (Dent, 2004). M.Ö. 13 yılında sıçanlara dayanıklı ilk tahıl ambarı Romalı mimar Marcus Pollio tarafından inÅŸa edilmiÅŸtir.

Zararlı kontrolü ile ilgili uygulamalara antik Çin, Sümer ve Mısır bilgelerinin yazıtlarında da rastlanmaktadır. Homer ve Ä°lliada’nın (M.Ö. 8. yy.) bir pasajında geçtiÄŸine göre eski Mısırlıların ürünlerini çekirge sürüsü istilasından korumak için uzun hendekler kazdıklarından ve ateÅŸ kullanarak çekirge sürülerini denize döktüğünden bahsedilmektedir (Anonim 2015 2a).

Yine M.Ö. 6. yy.’ da Yunan fizikçi ve matematikçi Pythagorus’un Sicilya’da bir kasabada sıtma hastalığından korunmak için orada bulunan bataklıkları boÅŸaltmaları ve temizlemeleri talimatını verdiÄŸi ve bunun üzerine o bölgenin sıtmadan temizlendiÄŸi ve Pythagorus’un bu baÅŸarısı ile meÅŸhur olduÄŸu bildirilmiÅŸtir. St. Bernhard adında bir papaz M.S. 1121 yılında sinekleri aforoz ettiÄŸini açıklamıştır. Daha sonraki dönemlerde (Rönesans’ tan sonra) insanlar böceklerin zararlı oldukları kadar aynı zamanda doÄŸanın bir parçası olduÄŸunu ve kontrol edilebileceÄŸini kabul etmiÅŸlerdir (Anonim 2015 2a).

Yabancı otlarla mücadelenin tarihçesinin ne zaman baÅŸladığı tam olarak bilinmemekle beraber tarımın baÅŸlamasıyla birlikte mekanik mücadele (elle yolma) yöntemlerinin uygulanmaya baÅŸladığını söylemek mümkündür. M.Ö. 8000’li yıllarda yabancı otlar elle yolunmaya baÅŸlanmış ve M.Ö. 6000’lı yıllarda tarımda çapa benzeri aletler kullanılmıştır. M.Ö. 4000 yılında ilkel metal kesici (çatal) aletler, M.Ö. 1000 yılında hayvan ve insanla çekilen metal toprak iÅŸleme aletleri, M.Ö. 500 yılında tırmık benzeri aletler ve M.S. 1000-1300 yılları arasında sıraya ekim ve atla çekilen çapa pulluk kültivatör gibi mekanik mücadele aletleri kullanılmaya baÅŸlanmıştır (Anonim 2015 2b).

Tarih boyunca dünyanın farklı bölgelerinde, farklı bitki tür ve çeşitleri üzerinde görülen zararlı organizmalara karşı pek çok kültürel, fiziksel ve mekanik mücadele uygulamaları yapılmıştır. Bu uygulamalardan bazıları örnek olarak aşağıda sıralanmıştır.

Ekim nöbeti orta çağlardan beri uygulanan bir kültürel önlemdir. Ekim nöbetinin ilk başlangıcı ilkel olarak tarlaların boş olarak bekletilmesi ve dinlendirilmesi şeklinde yapılan ve nadas olarak adlandırılan uygulama ile başlamıştır. Yaz nadası olarak bilinen ve çoğu sistemlerde yerini alan iki senede bir ürün yetiştirmeye müsaade eden uygulamada, yabancı otlar kontrol altına alınırken, daha çok buğday veya diğer tahılların yarı kurak alanlarda üretimi için yararlanılmaktaydı. Böylece yıl boyu sınırlı olan yağış toprakta biriktirilir ve bir sonraki yılda ürün yetiştirilirken aynı zamanda tarladaki zararlı organizmaların döngüsü de engellenmiş olurdu.

Şarlman (Roma imparatorluğunun kurucusu) döneminde hayati öneme sahip olan ekim nöbeti, bir tarlaya bir yıl tek bir ürün ile ve diğerini nadasa bırakarak, iki tarlada ekim nöbeti şeklinde uygulanmakta ve bir sonraki yılda tarlalar tersi şekilde ekim nöbetine alınmaktaydı (Butt, 2002). Roma imparatorluğunda daha sonra iki tarla yerine üç tarlada (birinde kışlık buğday, birinde yazlık mercimek ve biri de nadasa bırakılarak) ekim nöbeti sistemi uygulanmaya başlandı (Bruns, 2012).

18. yy.’ın ilk yıllarında Ä°ngiltere’de Charles Townshend adında bir devlet adamı aynı zamanda Kral George’ın ilk sekreteri ve II. Viscount Townshend, Ä°ngiltere kralı ile ters düşünce görevden ayrılarak aktif siyasetten sonra çiftçilik yapmıştır. Ä°ngiltere’de yapmış olduÄŸu “Norfolk Adası Ekim Nöbeti Sistemi” (Norfolk Crop Rotation system)’nden ve tarımsal devrimlerden dolayı “Turnip Townshend” olarak adlandırılmıştır. Bu ekim nöbeti sistemine göre Waasland bölgesinde dört tarla ekim nöbeti konseptini baÅŸlatmıştır. Bu sistemde yumrulu bitkiler (ÅŸalgam), buÄŸday, arpa ve üçgülden oluÅŸan bitkiler ekim nöbetine alınmış, üçüncü yılda tarlaların güçlenmesi, verimli hale gelmesi ve aynı zamanda yem ihtiyacının karşılanması amacıyla bir yem bitkisi ve son yılda da nadas ile tarlalar dinlendirilmiÅŸtir (Ashton, 1948).

Amerika’nın yerlileri mısır, kabak ve fasulye bitkilerini art arda yetiÅŸtirerek ekim nöbetini yaygın olarak kullandıklarından ve bu üç bitkiyi ekim nöbetinde alışkanlık haline getirdiklerinden bu bitkiler “The three sisters” “üç kız kardeÅŸler” olarak adlandırılmıştır (Vivian, 2001). Amerika’nın New England bölgesinde daha önce soyanın iyi bir ekim nöbeti bitkisi olduÄŸu bilinmediÄŸinden, özellikle Orta Atlantik ve Kuzey Merkez eyaletlerinde, mısır-kışlık buÄŸday-kırmızı üçgül rotasyonu uygulanmaktaydı. Ancak daha sonra soyanın önemi anlaşılınca ekim nöbetine dahil edilmiÅŸtir.

Günden güne artan dünya nüfusu azalan araziler üzerinden daha fazla üretim yapma ihtiyacı doğurmuştur. Çoğu tarım alanında, sürekli tekrarlayan monokültür veya aynı grup üründen meydana gelen münavebeli ekim planları önemini kaybetmiştir. Bunun yerine sürekli mısır ekiminden ziyade ekim nöbetinde soya ve yonca ile nöbete giren mısırdan daha yüksek verim alındığı tespit edilmiştir (Roth, 1996). Böylece ekim nöbeti geliştirmiş ve alternatif bitkiler belirlenerek uygulama zenginleştirilmiştir.

Rotylenchulus reniformis adlı nematodun pamukta önemli bir zararlı olduÄŸu ve yapılan bir araÅŸtırmaya göre mısır-pamuk ekim nöbetinin bu nematotla mücadeledeki baÅŸarısından dolayı verime olumlu etkisi olduÄŸu belirlenmiÅŸtir (Bruns, et al., 2007). Güney ve doÄŸu Asya’da çeltik-buÄŸday rotasyonu 27 milyon ha alanda gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir (Wassmann, et al., 2004). Üçgül bazlı tek yıllık meralar Avustralya’nın güneydoÄŸu bölgesine ve aynı zamanda çeltik münavebe sistemine iyi adaptasyon saÄŸladığı tespit edilmiÅŸtir (Lattimore, 1994).

Buğdayda toprak kökenli patojen olan Gaeumannomyces graminis (take-all) ile enfekteli buğday alanlarında ve soya fasulyesi kist nematodu olarak bilinen Heterodera glycines ile enfekteli alanlarda bu patojenlere duyarlı bitki türleri ekim nöbetinde kullanılmaması koşuluyla sadece 1-2 yıllık ekim nöbeti uygulaması ile sonuç alınabilmekte ve dünyada uygulanan başarılı kültürel önlemler arasında yer almaktadır (Roth 1996).

Günümüzde özellikle organik tarımda ekim nöbeti benimsenmiÅŸ olup, sürdürülebilirlik vurgusu üzerine yoÄŸunlaÅŸmış ve ekim nöbeti tekrar önem kazanmıştır. Ekim nöbeti özellikle geliÅŸmiÅŸ ülkelerde önemli bir uygulama olarak devam etmektedir. 19. yüzyılın ortalarında Almanya’da ÅŸeker endüstrisinin yeni geliÅŸmeye baÅŸladığı ve fabrikalara yakın mono kültür tarım yapılan ÅŸekerpancarı tarlalarında kist nematodu zararının aşırı derecede görülmesinden sonra neredeyse fabrikaların kapanması için baskı oluÅŸmuÅŸtur. Daha sonra ekim nöbeti uygulanarak konukçu olmayan bitkiler ekildiÄŸinde kist nematotlarının % 50’sinden fazlasının açılmadığı ve böylece zararının sınırlandırılabildiÄŸi görülmüş ve ekim nöbeti uygulanarak nematod zararı önlenmiÅŸtir (Schacht 1859).

Ekim nöbeti geçmişte olduğu gibi günümüzde ve hatta gelecekte de hiçbir zaman önemini kaybetmeyecek, entegre mücadele, organik tarım, iyi tarım uygulamaları gibi sistemlerde en iyi uyum sağlayabilecek, günümüzün diğer bitki koruma uygulamalarına destek olabilecek tarihi kökleri olan bir uygulamadır.

Dünyada uygulanan en eski kültürel önlemlerden biri de zararlı organizmalarla bulaşık bitkilerin ve yabancı otların imha edilmesi (eradikasyon) işlemidir. Eradikasyon işlemi zaman, süreklilik, emek, iş yükü ve masraf gerektiren, zararlı organizma ile bulaşık alanlardaki toprağın bile bazen uzaklaştırılmasını, çok geniş alanlardaki ürün ve bitkilerin imha edilmesini, hatta bazı bulaşık bölgelerde konukçu bitkinin bir daha yetiştirilmemesini gerektiren zor ve zahmetli bir uygulamadır. Eradikasyon işlemi zaman zaman başarılı bir şekilde uygulandığı ve zararlı organizma yok edildiği halde etmen yeniden kendini gösterebildiğinden eradikasyon işlemi de tekrarlanmak zorunda kalınabilir.

Turunçgillerde görülen bakteriyel kanser hastalığını kontrol altına almak için, Amerika’da 1915 yılında teÅŸhisi yapılmış, aynı yıl içinde hem karantina altına alınması hem de imha edilmesi için karar alınmış ve imha iÅŸlemleri Florida ve diÄŸer güney eyaletlerde baÅŸlamıştır. Konukçu eradikasyonu iÅŸlemleri yıllarca devam etmiÅŸ ve en son bulaşık aÄŸaç 1927 yılında imha edilmiÅŸtir. Yıllarca devam eden eradikasyon iÅŸlemleri süresince bu alanlarda 3 milyondan fazla aÄŸaç yok edilmek zorunda kalınmıştır. Florida ve diÄŸer güney eyaletlerde turunçgil alanlarının hastalıktan tamamen arındırıldığına dair resmi açıklamanın yapıldığı 1934 yılına kadar çalışmalar devam etmiÅŸtir. ABD.’nin tamamen hastalıktan arı olduÄŸuna dair resmi deklarasyon ancak 1947 yılında yapılabilmiÅŸtir. (Schubert and Sun, 1996).

Buna karşılık bazı Avrupa ülkelerinde bakteriyel etmen Erwinia amylovora’nın elma ve armutta yol açtığı ateÅŸ yanıklığı, sert çekirdekli meyve aÄŸaçlarında Plum pox virüsüne ve Hemileia vastatrix fungusunun neden olduÄŸu kahve pası hastalığına karşı eradikasyon çabaları yeterince baÅŸarılı sonuç verememiÅŸtir (Maloy 2005).

Amerika BirleÅŸik Devletleri’nin Long Island eyaletinde patates alanlarında Globodera rostochiensis (patates altın kist nematodu)’e karşı ve Florida’da narenciye alanlarında Xanthomonas axonopodis pv. citri and pv. aurantifolii’ye karşı patojenleri yok etmek için bu alanlarda çok geniÅŸ kapsamlı eradikasyon programı baÅŸlatılmıştır. Ancak maalesef bu kadar büyük çabaya raÄŸmen bu iki etmen ile ilgili mücadele zor olduÄŸundan süreklilik arz eden bir baÅŸarı saÄŸlanamamıştır (Maloy, 2005).

1929 yılında Florida’da Akdeniz Meyve SineÄŸine karşı ilk geniÅŸ çaplı imha gerçekleÅŸmiÅŸtir. Avustralya’da Papaya meyve sineÄŸi (Avustralya’da en kötü zararlı olarak bilinmektedir)’ne karşı ilk eradikasyon giriÅŸimi 1995 yılı sonunda baÅŸlatılmıştır. Avustralya Bitki Koruma Servisi ile Kuzey Avustralya Karantina Stratejisi (NAQS) geniÅŸ çaptaki bu istilayı erken devrede azaltmak için bilimsel katkı saÄŸlayarak eradikasyon programı planlamıştır. Ä°ki yıllık karantina ve eradikasyon çalışmaları sonucunda toplam 5 milyon $ harcanarak 300 km2’lik alanda baÅŸarılı bir eradikasyon gerçekleÅŸmiÅŸtir (Bellas, 1996). Eradikasyon programı 4 yıl devam etmiÅŸ ve imha süresince toplam 33.5 milyon dolar harcanarak baÅŸarılı bir imha iÅŸlemi gerçekleÅŸmiÅŸtir (Cantrell et al. 2002).

1996 yılında Avustralya’nın Weipa bölgesinde muzlarda yaprak lekesi “Åžigatoka” hastalığı (Mycosphaerella fijiensis) salgın yapmış ve baÅŸarılı bir eradikasyon programı uygulanmıştır.

1800 yıllarında ABD’nin pamuk üretiminin % 21’i Georgia eyaletinde üretiliyordu. Pamuk üretimi giderek yaygınlaÅŸmış ve 1914 yılında Georgia eyaletinde tarihin en yüksek pamuk ekim alanı (804.000 ha) ve üretim miktarı (2.8 milyon balya) gerçekleÅŸmiÅŸtir. Pamuk zararlısı Anthonomus grandis ilk kez 1915 yılında Thomasville’de görüldükten sonra Orta Amerika’dan hızlı bir ÅŸekilde pamuk alanlarına geçerek ilerlemiÅŸ, pamuk üretiminde de hızla azalma baÅŸlamış ve 1923 yılında üretim miktarı 600.000 balyaya kadar düşmüştür. Her ne kadar bazı önlemler alınmış olsa da bu düşüş 1983 yılına kadar devam etmiÅŸtir (1983 yılında ekim alanı 47.000 ha üretim miktarı 112.000 balya). 1987 yılında Amerika Ulusal Pamuk Konseyi Anthonomus grandis Eradikasyon Programı (National Cotton Council of America, “Boll Weevil” Eradication Program) çok yönlü bir eradikasyon programı baÅŸlatmış ve 1990 yılına kadar bu program tamamlanmıştır. Bu program baÅŸarılı bir ÅŸekilde tamamlandıktan sonra pamuk üretim miktarı, verimi, ekim alanı ve parasal deÄŸeri yıldan yıla artarak devam etmiÅŸtir. Aynı zamanda insektisit kullanımı program baÅŸlamadan önceki duruma göre 2/3 oranında azalmış, doÄŸal düşman, tuzak kullanımı vb. alternatif mücadele olanakları artmıştır.

1995 yılında 2.0 milyon balya üretim miktarı, 606.000 ha ekim alanı (1994 yılına göre % 59 daha fazla ve 1919 yılından bu güne dek en yüksek verim) ve toplam 720 milyon $ parasal değer ile Georgia tarihinde en yüksek pamuk üretimi elde edilmiştir (Haney ve ark., 2009).

Tarihi kayıtlara göre hastalık ve zararlı ile bulaşık bitkilerin, yabancı otların ve bitki artıklarının yakma tekniği ile imha edilmesi M. Ö. 950 yıllara kadar dayanmaktadır (Dent, 2004). Halen günümüzde de birçok ülkede yararlanılan ve özellikle uygun koşullarda uygulandığında zararlı organizmaların imhası için etkili bir yöntemdir. Örneğin Karaağaç çürüklüğü hastalığı ile enfekte olmuş karaağaçların, turunçgil kanser hastalığı ile bulaşık turunçgil ağaçlarının veya Pseudomonas syringae pv. phaseolicola tarafından enfekte olmuş fasulye bitkilerinin imha edilmesi bu patojenlerin yayılmasını önleyebilir. Hatta bazı riskli durumlarda hastalıklı bitkilerin yok edilmesi ve temiz alanlara yayılmaması için yasal zorunluluk bile gerekebilir (Hill, 1989). Yakma yöntemi ile nane saplarında etkili olan Verticillium microsclerotia hastalığı etkili bir şekilde yok edilebilir veya aynı yöntemle hasat öncesi patates bitkilerinin toprak üstü kısımları yakılarak yumrulara daha sonra geçecek olan patojenlerin geçişi önlenebilir.

Yakma yöntemi aynı zamanda insan saÄŸlığına, toprak yapısına, toprakta bulunan mikroorganizmalara ve çevreye olan birtakım olumsuz etkileri nedeniyle önerilmesi kaygı oluÅŸturan tartışmalı bir konudur (Maloy, 2005). YeniçaÄŸda, ABD.’ne Avrupalıların yerleÅŸmesinden önce, ÅŸuan KuzeydoÄŸu Amerika BirleÅŸik Devletleri olarak bilinen bölgede yaÅŸayan yerliler, bir yeri yakarak tarla açıp tarım yapmaktaydılar. Ancak daha sonra bu durumun toprakların aşınmasına ve birçok olumsuzluklara sebep olduÄŸu anlaşılmıştır (Lyng, 2011).

Kültürel mücadele uygulamalarından bir diÄŸeri olan malçlama sistemi ilk kez yaygın olarak Güney Avrupa ve Japonya’da, daha sonraları Amerika, Çin, Güney Kore, Orta DoÄŸu ve Kuzey Afrika’da uygulanmaya baÅŸlamış ve yüzyıllardır uygulanmaktadır. ÖrneÄŸin, Çin’de kavun bitkileri genellikle küçük tahıl bitkilerinin anızlarında yetiÅŸtirilmektedir. Böylece saman yatağı kavun bitkilerinin büyümesine ve geliÅŸmesine olanak saÄŸladığı gibi, toprak kökenli mantarlarla ve mantar kaynaklı hastalıklarla karşılaÅŸma riskini de azaltmaktadır. Daha sonraki dönemlerde plastik materyallerin kullanılmaya baÅŸlaması ile birlikte Çin’de yer fıstığı üretiminde plastik malçlama yapılmış ve beyaz devrim olarak adlandırılan büyük artışa yol açmıştır. Åžu anda Çin’de plastik malçlar pamuk, mısır, pirinç, meyve aÄŸacı, tütün, ÅŸeker kamışı, yer fıstığı ve sebzeleri de içeren kırk farklı kültür bitkisinde kullanılmaktadır (Hu ve ark., 1995).

Dünyada kâğıt ile yapılan malçlama 1920’lerin başında büyük ilgi uyandırmıştır. Ancak ticari sebze üretiminde kâğıt ile yapılan malçlamanın kısa ömürlü ve masraflı olması ve yoÄŸun iÅŸ gücü gerektirmesinden dolayı yararlanılamamıştır (Hopen ve Oebker, 1976). Daha sonra 1960’lı yılların başında kâğıdın geliÅŸmiÅŸ formülasyonları sayesinde kâğıt, polietilen, folyo ve balmumu karışımlarının üretimi çalışmaları malç materyallerinin kullanımını teÅŸvik etmiÅŸtir. Aynı zamanda kurak iklimler için petrol ve reçine malçları geliÅŸtirilmiÅŸtir. Plastik malçların havuç, soÄŸan, marul ve turplarda kullanılması ile yüzde 50’ye kadar verimi arttırdığı bildirilmiÅŸtir (Milner 1963).

Böylece yaklaşık 50 yıldır kullanılan sentetik materyaller malçlamada kullanılan metotları ve ondan elde edilen faydaları da arttırmıştır. Plastik malçlar, Ä°srail’de pamuk üretiminde ve Fransa’da mısır üretiminde ayrıca meyve aÄŸaçları ve üzüm bitkisi üretiminde artarak kullanılmaktadır. Plastik malçlar kullanılmaya baÅŸlandığında, siyah polietilen film ile malçlanmış topraklar domates ve fasulyede solgunluÄŸa neden olan Selerotium rolfsii (Geraldson ve ark., 1965; Reynolds, 1970), marulda devrilmeye neden olan Sclerotina minor (Hawthorne. 1975), ve marul çürüklüklerine neden olan Rhizoctonia solani’ yi azalttığı tespit edilmiÅŸtir (Hilborn ve ark., 1957). Sıcak bölgelerde kullanılan plastik malç özellikle biber gibi bitkilerde toprağın aşırı derecede ısınmasına neden olduÄŸundan Pythium spp., gibi fungal patojenlerin arttığı ve bu nedenle ürünlerde zarar meydana getirdiÄŸi, buna karşın siyah üstüne beyaz malçların toprağı daha serin tutması nedeniyle özellikle malçlamanın yapıldığı sıcak yaz aylarında tercih edildiÄŸi vurgulanmıştır (Lamont 1991).

Parlak gümüşi malçlar yaprakbiti ve trips gibi hem zararlı hem de birçok virüsün taşıyıcısı olan böceklerin konukçu bitkilere yönelme reflekslerini olumsuz etkilediÄŸi için uzaklaÅŸtırıcı etki göstermekte ve büyük oranda virüs hastalıklarını düşürmektedir. Greenough ve ark. (1990) tarafından Thripslerin göç etmesi ve TSW virüsünün yoÄŸunluÄŸu arasındaki iliÅŸkiyi saptamak amacıyla domates, biber ve tütünde yapılan bir çalışmada alüminyum yüzeyli plastik malç, siyah plastik malç ve malçsız alan olmak üzere üç farklı deneme kurulmuÅŸ ve bunlar arasında karşılaÅŸtırma yapılmıştır. Çalışma sonucunda malçsız alana göre, alüminyum yüzeyli plastik malçlı alanda, domateste saptanan trips yoÄŸunluÄŸu % 68, TSWV yoÄŸunluÄŸu % 64 oranında biberde ise, trips yoÄŸunluÄŸu % 60, TSWV yoÄŸunluÄŸu % 78 oranında azalmıştır. Ä°kinci bir uygulamada ise, domates, biber ve tütünün karışık yetiÅŸtirildiÄŸi alanda ise TSWV’nin ortaya çıkma oranında % 60, Thrips yoÄŸunluÄŸunda ise % 33 oranında azalma görülmüştür. BaÅŸka bir tarla denemesinde Katan ve ark., (1987) tarafından yapılan bir çalışmada 4 -5 haftalık malçlama ile patlıcanda Verticillium solgunluÄŸunun görülme sıklığı ve ÅŸiddetinde önemli azalma olduÄŸu tespit edilmiÅŸtir.

Malçlamanın giderek yaygınlaÅŸması ile birlikte toprak yüzeyinin örtülerek sıcaktan ve nemden yararlanma tekniÄŸi ve bazen örtü tabakasının altına bazı fumigantların da ilaveten kullanılması ile toprakta bulunan ve mücadelesi zor hatta bazen imkânsız olan zararlı organizmaların zarar ÅŸiddetinin azalmasını veya tamamen yok olmasını amaçlayan solarizasyon uygulaması baÅŸlamıştır. Toprak solarizasyonu ilk önceleri toprağı dikim öncesi patojenlerden ve zararlılardan arındırmak amacıyla yapılmaktaydı (Katan ve ark., 1976). Kaliforniya’da acil bir durumda damlama sulama yapılan fıstık bahçesinde Ashworth ve ark., (1982) Verticillium solgunluÄŸunu kontrol etmek için toprak solarizasyonunun kullanılmasına öncülük etmiÅŸlerdir. Daha sonra ilk solarizasyon deneyimleri patlıcan, domates ve pamukta V. dahliae için yapılmıştır. Ä°lerleyen zamanlarda bu uygulama funguslar, yabancı otlar, nematodlar, bakteriler, zararlılar ve hastalıkların kontrolü içinde kullanılmıştır (Katan ve ark, 1987). Meyve bahçelerinde toprak kaynaklı patojenlerin kontrolü için dikim sonrası toprak solarizasyonunun etkili olduÄŸu Tjamos ve ark. (1986) ve Stapleton, (1988) tarafından tespit edilmiÅŸtir. Ancak kısa zaman içinde geniÅŸ bir yelpazede 40 diÄŸer fungal bitki patojenini, az sayıda bakteriyel patojeni, 26 nematot türünü ve birçok yabancı otu içeren toprak kökenli zararlıların ve yabancı otların tedavisinde etkili olduÄŸu saptanmıştır (Stapleton, 1997).

Daha sonraki çalışmalarda Phytophthora capsici yoğunluğunun 6-8 haftalık solarizasyonla düştüğü (Chellemi 2006), solarizasyon ile toprağın 25 cm derinliğine kadar ısısının arttırılması yoluyla P. nicotianae ve Ralstonia solanacearum yoğunluğunun azaldığı (Chellemi ve ark., 1994) tespit edilmiştir. Ayrıca yabancı ot kontrolü için yapılan bazı çalışmalarda 1-4 haftalık solarizasyon ile Sida spinosa, Amaranthus spp, Ipomoea spp, Trianthema portulacastrum ve bazı çim türlerinin çıkışının azaldığı (Egley 1983) ve topalak bitkisinin kontrolünde önemli bir araç olduğu (Johnson ve ark. 2007) saptanmıştır.

Bitki koruma faaliyetlerinin zaman zaman baÅŸarılı olamamasının baÅŸlıca sebeplerinden biri zararlı organizmaların çok geniÅŸ ve açık alanlarda etkili olması ve topyekûn mücadele gerektirmesidir. Bunun yerine kapalı, kontrollü ve dar alanlarda dışarıdan her hangi bir müdahale olmadığı için hastalık, zararlı ve yabancı otları kontrol altına almak daha kolaydır. Aynı zamanda korumalı tarım ile kültür bitkilerini sezonu dışında yetiÅŸtirmek ve birim alandan daha yüksek verim ve kaliteli ürün elde etmek te mümkündür.

Ä°lk korumalı tarım (örtüaltı yetiÅŸtiricilik), 1. yy.’da Roma Ä°mparatoru Tiberius için salatalığın sezonu dışında üretilmesiyle baÅŸlamıştır. Ancak bu yenilik 1500 yıl boyunca yaygınlaÅŸmamış ve nadiren kullanılmıştır. 1600’lü yıllarda tarımsal ürünleri soÄŸuktan korumaya karşı çeÅŸitli teknikler kullanılmıştır. Bunlardan bazıları; cam fanus, camla kaplanmış sıcak yatak gibi teknikler kullanılmıştır. 1700’lerde ilk cam sera kavun, üzüm, ÅŸeftali, çilek ve bazı sebzelerin üretimi için kullanılmıştır (Dalrymple 1973). 17. yy.’da bitki ortamını sıcak tutmak amacıyla yaÄŸlı yarı ÅŸeffaf kâğıt ile kaplanmış alçak taşınabilir tahta çerçeveler kullanılmıştır (Dalrymple 1973).

Seraların kaplanması için kullanılan cam malzemesinin pahalı olması ve polietilen malzemesinin daha ucuz olması nedeniyle ilk kez 1948 yılında Kentucky Ãœniversitesi’nden Prof. Emery Myers Emmert seraların kaplanması için polietilen örtü kullanmış ve bu yüzden Emmert Amerika’da plastiÄŸin babası olarak anılmıştır (Espí et al. 2006). II. Dünya savaşından sonra polietilenin tanınması ve seracılıkta kullanılması ile birlikte örtüaltı yetiÅŸtiricilik yaygınlaÅŸmıştır. Günümüzde örtü altı yetiÅŸtiriciliÄŸin yaygınlaÅŸması ve modern seraların kurulması ile birlikte birçok kültür bitkisini (meyve ve sebze) kendi yetiÅŸme sezonu dışında yılın dört mevsiminde yetiÅŸtirme, bu ürünleri tüketicilere sunma ve bu alanlardaki hastalık, zararlı ve yabancı otları kontrol altına alma olanağı saÄŸlanmıştır.

Çin’de kültür bitkileri içinde üretim miktarı, ekonomik önemi ve tarım tarihi bakımından en önemli bitki pirinç (çeltik) yetiÅŸtiriciliÄŸidir. Tarihsel süreç içinde bu ürün ile ilgili pek çok bitki koruma teknikleri geliÅŸtirilmiÅŸtir. Bunlardan bazılarını ÅŸu ÅŸekilde sıralayabiliriz; Çin’li üreticiler erken ekim yaparak pirinçte zararlı Nymphula depunctalis ve Naranga aenescens erginlerinin aktif pik dönemlerinden ve zararından ürünlerini koruyabilmiÅŸlerdir. Bitki Koruma Merkezi ve Uluslararası Pirinç AraÅŸtırma Enstitüsü (IRRI) çiftçileri çeltik, çiçek, bamya ve fasulye yetiÅŸtirmeye teÅŸvik ederek tipik nadas uygulaması ile alanların boÅŸ bırakılması yerine farklı bitkiler ekilmiÅŸ ve aynı zamanda doÄŸal düşmanları cezbedecek bitkiler yetiÅŸtirilmiÅŸtir. Böylece küçük arıcıklar ve arılar çekirge yumurtaları ile beslenerek çekirge zararı önlenmiÅŸ ve bu bitkiler yetiÅŸtirilerek çiftçiye ek gelir saÄŸlanmıştır (Bennett, et al., 2010). Çin’de 1960’larda küçük pirinç tarlalarında gövde kurtlarını kontrol etmek için tuzak bitki tekniÄŸi kullanılmıştır. Daha sonra tuzak bitki üzerinden zararlının yumurta kümeleri toplatılıp imha edilmiÅŸ veya insektisit yardımıyla kontrol altına almıştır.

Japonya’da uygulanan baÅŸarılı bir yöntem ise ilkbaharda toprak hazırlığının geciktirilmesidir. Bazı yaprak zararlılarına karşı ilkbaharda toprak hazırlığının geciktirilmesi için çaÄŸrı yapılmış ve bu süreçte yeÅŸil ve kahverengi yaprak zararlılarının erginleri yumurtalarını yabancı otlara bırakmıştır. Daha sonra tarlalar sürülerek zararlıların larva ve pupaları topraÄŸa gömülmüştür.

Dünyada dayanıklı çeşit çalışmalarına örnek teşkil edecek ilk örneklerden biri belki de ilki 1899-1909 yılları arasında Fusarium solgunluğuna dayanıklı pamuk, börülce ve karpuz ırklarının geliştirilmesidir.

Yabancı otlara karşı bitki rekabetini arttıran tekniklerden yararlanılmış ve birlikte ekim ile tarladaki ekolojik biyo-çeşitlilik arttırılmıştır. İlave olarak, gölgeleme ile doğal kaynakların kullanılması da artmış ve tek bitkilere göre genellikle birlikte ekilen bitkiler yabancı otlarla ışık, su ve besin alımı için daha iyi rekabet etmiştir (Liebman ve Dyck, 1993). Yapılan bir çalışmada tek ürün yetiştiriciliği ile birlikte ekim karşılaştırılmıştır. Çalışmada pırasa-kereviz ikilisinin aynı alanda bir sıra pırasa bir sıra kereviz şeklinde tarlaya ekilmesiyle tek ürün yetiştiriciliğine göre toprak yüzeyini kaplayan yabancı ot oranında % 41 oranında azalma olduğu saptanmıştır (Baumann et al., 2000).

Yukarıda bazı örnekleri verilen kültürel mücadele uygulamaları gibi dünyanın farklı bölgelerinde farklı coğrafya ve iklim koşullarına göre şekillenen bitki yetiştiriciliği ile birlikte pek çok örnek kültürel uygulamadan bahsetmek mümkündür. Dünyada tarımın ilk çağdan beri tarihsel süreç içinde şekillenmesiyle birlikte kültürel mücadele de şekillenmiş ve halen tarım faaliyetleriyle birlikte şekilleniyor ve gelecekte bu şekillenme adında anlaşılacağı üzere kültürün doğası gereği devam edecektir.

b. Kültürel Mücadelenin Türkiye’deki Tarihçesi

Türkiye’de kültürel mücadelenin tarihçesi dünyadaki uygulamalarda olduÄŸu gibi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Çünkü ülkemiz tarihi ve coÄŸrafi konumu bakımından tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin önemli merkezlerinden biri ve bazı bitkilerin gen kaynağıdır. Ãœlkemiz etrafı denizlerle çevrili, içinde barındırdığı büyük akarsular ile farklı geçit kuÅŸaklarına sahip olup, tarih boyunca içinde pek çok medeniyet barındıran, bu medeniyetlere ait tarımsal faaliyetlerin izlerini taşıyan, tahıl tarımının geliÅŸimi ve evcilleÅŸtirilmiÅŸ hayvanların insanlığa kazandırılması gibi tarımın temel baÅŸlangıcının merkezlerinden biri olan önemli bir tarım coÄŸrafyasıdır. Anadolu coÄŸrafyası dünyanın en eski uygarlıklarının kurulduÄŸu Dicle ve Fırat ırmaklarının aÅŸağı kıvrımları boyunca Basra Körfezi’ne kadar dayanan alüvyon ovası üzerinde uzanan ve “bereketli hilal” olarak adlandırılan bölgenin bir parçasıdır.

Ä°lkel tarım, Sümerler döneminde geliÅŸmiÅŸ ve yerleÅŸik düzende yoÄŸun üretime geçilmiÅŸtir. Ayrıca Sümerler döneminde su mühendisleri yetiÅŸtirilmiÅŸ, bu sayede üretim yaptıkları toprakların sulanarak daha fazla verim alınması saÄŸlanmıştır. Anadolu›da Hititler döneminde hayvancılığa ve çeÅŸitli tarla ürünlerine dayanan yüksek bir tarım kültürü oluÅŸmuÅŸtur. Bu kültür Roma uygarlığı, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde geliÅŸerek devam etmiÅŸtir. Çok eski zamanlardan beri iÅŸlenen Anadolu topraklarında, iklim ve toprak koÅŸullarına uygun bitki türleri araÅŸtırılmış ve yeni tarım sistemleri geliÅŸtirilmiÅŸtir.

Ülkemizde tarihi süreç içinde gelişen ve halen uygulanan bazı kültürel, fiziksel ve mekanik mücadele uygulamaları ve pek yaygın olmayan ancak uygulanmasında ve yaygınlaşmasında fayda görülen bazı uygulamalar aşağıda sıralanmıştır.

Kültürel mücadele uygulamalarının tarihçesinde Süne mücadelesi önemli bir yere sahip olup, bu zararlıya karşı mücadelede geçmişten günümüze çok farklı uygulamalar yapılagelmiştir. İlk dönem mücadele biçimlerinden biri ip çekme metodudur (Kıran ve Şimşek 1992). Tarlalarda iki uçtan tutulan ipler başakların hizasından çekilerek, zararlının başaktan indirilmesine çalışılmıştır. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu bölgesinde, çiftçi ilk salgın dönemlerinde süne zararından dolayı ekim nöbeti uygulayarak ekmek yapımında kullanmak üzere, buğday ve arpa yerine darı ve nohut bitkilerinin ekimine ağırlık vermiştir.

Devlet 1928 yılından itibaren Süne mücadelesine el atmış ve bu dönemde henüz kimyasal mücadele gelişmediği için, fiziksel yöntemler uygulanmıştır (Örün 1998). Daha sonra Tarım Bakanlığı bölgede Süne satın alım merkezleri kurarak halk tarafından toplanan süneleri satın almıştır (Şekil 3). Halk tarafından kışlaktan veya ekiliş alanlarından elle, kalbur veya atrap ile toplanan Süneler heybe, teneke ve çuvallara doldurulup bazen eşeklerle bezende deve ile satın alma merkezlerine taşınmıştır (Şekil 3). Satın alınan Süneler, derin çukurlara dökülmüş ve üzerlerine sönmemiş kireç atılarak imha edilmiştir (Şekil 2) (Örün 1998). Bu uygulama 1954 yılına kadar devam etmiştir. Ziraat Müdürlükleri atrap dağıtarak veya köylüler de ayrıca atrap yapıp toplama işini gönüllü olarak yapmıştır (Şekil 1) (Nizamlıoğlu,1955).

Şekil 1. Ellerinde atrapla süne toplayan köylüler Ş. UrfaSiverek (Melan 2008).

Åžekil 2. Süne’lerin açılan çukurlara gömülmesi (Melan 2008).

Ayrıca yine 1950-1954 yıllarında yaşanan salgın döneminde Süne toplama makinası geliştirilmiş (Şekil 5), ancak bu uygulamadan da olumlu sonuç elde edilememiştir (Örün 1998). Tarım Bakanlığı, bunun yanı sıra kışlaklardaki kışlama bitkilerini alev makinesi ile yakmayı denemiştir (Şekil 4). Ancak doğayı tahrip etmesi ve toprak erozyonuna neden olması dolayısı ile 1953 yılında bu uygulamadan da vazgeçilmiştir.

Åžekil 3.1. Süne’lerin taşınması

Åžekil 3.2. Süne’lerin  tartılarak satın alınması

Şekil 4. Kışlakların alev makineleri ile yakılması (ElazığMastar dağı, 1952)

Åžekil 5. Süne toplama makinesi (solda) ve toplanan Süne’ler (saÄŸda).

Ãœlkemizde halen mücadelesi devam eden ve önemli bir sorun olan etmenlerden biri de BaÄŸ filokserası (Viteus vitifolii Fitch)’dır. BaÄŸ filokserasına ilk defa 1881 yılında Trakya bölgesinde yabani Amerikan asmalarında (Vitis riparia ve V. rupestris) rastlanmıştır (Uzun, 2004). Ä°lk önceleri BaÄŸ filokserası ile bulaşık baÄŸların sökülüp atılması, bu alanlara bir daha baÄŸ dikilmemesi gibi bazı tedbirler alınmaktaydı. Ancak bu kültürel önlemler tam olarak yeterli olmadığından ve BaÄŸ filokserasının ilaçlı mücadelesi olmadığından günümüzde uygulanan en pratik yöntem dayanıklı Amerikan asma anaçlarının kullanılmasıdır. Filokseraya karşı asma türlerinin dayanıklılık göstermesinin nedeni böceÄŸin kök üzerinde soktuÄŸu kısımlarda dayanıklı türlerin bir mantar tabakası oluÅŸturması, diÄŸerlerinin oluÅŸturamamasıdır (Uzun, 2003). Aynı ÅŸekilde ÅŸekerpancarında Rhizomania hastalığına karşı kimyasal mücadele yapılamadığı ve bugün dünyada hemen hemen bütün ekim alanlarına yayılmış olduÄŸu için bu hastalığa karşı en etkili yöntem dayanıklı çeÅŸit kullanılmasıdır.

Ülkemizde diğer önemli bir kültürel mücadele örneği ise, özellikle 1950 yılına kadar yurdumuzda çekirgelere karşı bariyer tuzaklar kullanılarak başarılı sonuçlar alınmasıdır. Sürü halinde bulunan çekirge nimflerinin hareketi yönüne dik olarak kilometrelerce uzunlukta 60-70 cm yüksekliğinde çinko levhalar yerleştirilerek ve önüne 1-2 m derinliğinde ve 1 m kadar genişliğinde hendekler kazılarak önlem alınmıştır. Gelen çekirge sürüsü tuzağa çarparak hendeğin içine düşmesi sağlanmış ve daha sonra hendeğin içine yığılmış çekirgelerin üzeri toprakla örtülerek gömülmüştür. Bu yöntemle 1945 yılındaki çöl çekirgesi salgınında 37.000 ton çinko levha kullanılmıştır (Öncüer, 1993). Günümüzde bu yöntem geliştirilerek zararlının konukçuya gelmesini engellemek için çit, hendek, yapışkan macun kuşaklar, çinko levhalar kullanmak suretiyle yaygınlaşmıştır. Son zamanlarda geliştirilen değişik çaplarda gözeneklere sahip tüller, özellikle seraların havalandırma ve pencerelerine uygulanarak zararlıların ürünlere ulaşması engellenmekte ve bu uygulama Bakanlığımızca da destekleme kapsamında bulunmaktadır.

Ekim nöbeti dünyada olduğu gibi ülkemizde de uygulanan, halen önemini ve güncelliğini koruyan ve günümüzde en etkin yöntemlerden biridir. Ülkemizde şeker pancarı ve patates yetiştiriciliğindeki ekim nöbeti uygulamalarını örnek olarak gösterebiliriz. Özellikle bu iki bitkide de yetiştiricilik esnasında ciddi bitki koruma sorunları meydana gelmektedir. Sürdürülebilir, köklü ve kesin çözüm olarak en uygulanabilir yöntem ekim nöbetidir. Bu yüzden gerek yasal düzenlemelerle, gerek birlik ve kooperatif gibi örgütlü yapılarla bu bitkilerin ekim nöbeti takip edilmekte ve gerekli tedbirler alınmaktadır.

Åžeker pancarı, toprakta yaÅŸayan birçok zararlı mikroorganizmanın konukçusudur. Åžeker pancarında zararlı olan bazı etmenler; Rhizomania, Cercospora yaprak lekesi, kök yanıklığı, kök çürüklüğü, kist ve kök ur nematodları olup, bunların çoÄŸu toprakta 2-10 yıl canlılığını sürdürmekte ve bu süre içerisinde konukçularını bulamadıklarında yok olup gitmekte veya önemli ölçüde azalmaktadırlar. Bu nedenle en az 3-4 yıllık münavebe uygulaması ve daha sonra diÄŸer tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ekim nöbeti uygulaması, Türkiye Åžeker Fabrikaları A.Åž.’ne baÄŸlı fabrikaların ekim alanlarında uygulanmakta, MuÅŸ, ErciÅŸ, Kars fabrikaları ile sözleÅŸme yapılan tarım alanlarında üç, diÄŸer fabrikalar ile sözleÅŸme yapılan tarım alanlarında dört yılda bir ÅŸeker pancarı yetiÅŸtirilmektedir.

Patates yetiÅŸtiriciliÄŸi ülkemiz ekonomisi açısından önemli olmakla birlikte vejetatif olarak üretildiÄŸinden zararlı organizma taşıma ve bulaÅŸtırma riski yüksektir. Toprak üzeri ve altında kalan bitki artıklarının tamamen toplanarak uzaklaÅŸtırılması mümkün olmadığından zararlı organizmalara konukçuluk edebilmekte ve tüm patojenler, tarlada bırakılan enfekteli yumrularda kışı geçirmektedirler. Bu durum, patojenin toprak üstüne geçmesini ve bunların rüzgâr, yaÄŸmur ve böceklerle yayılmasına yol açmaktadır. Ayrıca patateste, özellikle toprak kökenli hastalıkların kimyasal mücadelesi de bulunmamaktadır.

Bakanlığımızca tüm bu riskleri bertaraf etmek için bir takım önlemler alınmaktadır. Ãœlkemizde patateste karantinaya tabi zararlı organizmalar sınırlı alanlarda tespit edilmiÅŸ olup, kontrol altında tutulmaktadır. Ãœretim alanlarımız büyük oranda karantinaya tabi zararlı organizmalardan aridir. AB ve diÄŸer tüm önemli patates üreticisi ülkelerde münavebe yapılması zorunludur. Ãœlkemizde de sürdürülebilir bir patates tarımı yapabilmek için Avrupa BirliÄŸi ile uyumlu olarak yayınlanan Bitki Pasaportu YönetmeliÄŸi’nde yemeklik patates üretilen alanlara üç yıllık münavebe ÅŸartı getirilmiÅŸtir. Ayrıca tohumluk üretim alanlarında da sertifikasyon mevzuatı gereÄŸince beÅŸ yıllık münavebe sistemine uyulması gerekmektedir.

Tarımın var oluÅŸu ve baÅŸlangıcı insanoÄŸlunun toprağı iÅŸleyebilmesi ve tohumu toprak ile buluÅŸturabilmesiyle baÅŸlamıştır. Ãœlkemizin önemli bir tarım merkezi olması nedeniyle toprak iÅŸleme kültürü de çok eski tarihlere dayanmaktadır. Toprak iÅŸleme daha tohum yataÄŸa düşmeden toprakta bulunan hastalık, zararlı ve yabancı otların toprak içindeki varlığının baskı altına alınması veya bertaraf edilmesi için yapılması gereken en önemli uygulamalardan biridir. Toprağın iÅŸlenmesinin yöntemi, zamanı ve derinliÄŸi zararlı organizmaların popülasyonunu düşürmede belirleyici bir unsurdur. Toprak iÅŸlemeyle; toprakta yaÅŸayan Mısır kurdu (Ostrinia nubilalis Hübner), Ekin güvesi [Syringopais temperatella (Led.)] ve Fidan dip kurdu (Capnodis spp.) larvaları Danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa) ve toprakta bulunan çekirge yumurtaları toprak yüzeyine çıkarılarak ölmeleri saÄŸlanır ve böylece mücadele edilmiÅŸ olur. Ãœlkemizde Melolontha spp. (Mayıs böceÄŸi) ve Polyphylla fullo L. (Haziran böceÄŸi) mücadelesinde kimyasal yöntemler yeterince baÅŸarılı olmadığından halen toprak iÅŸleme yöntemiyle mücadele yapılmaktadır. Toprak iÅŸleme ile toprak altında yaÅŸayan zararlıların yumurta, larva, pupa veya erginleri toprak yüzeyine çıkarılarak güneÅŸ, yaÄŸmur veya rüzgâr gibi iklim koÅŸullarına maruz bırakılır veya kümes hayvanları ve kuÅŸlara av olması saÄŸlanmış olur.

Ä°lk önce ilkel yöntemlerle ve sadece yaÄŸmur suyu ile tarım yapılırken, tarihi kayıtlara göre daha sonra Sümerler zamanında su mühendisleri yetiÅŸtirilmiÅŸ ve bu sayede üretim yaptıkları toprakların sulanarak daha fazla verim alınması saÄŸlanmıştır. Genellikle eskiden salma sulama, karık ve tava usulü sulama yapılırken, günümüzde bu yöntemlerin uygulanması giderek azalmış, modern tarım ile birlikte yerini daha çok damla sulama ve yaÄŸmurlama sulamaya bırakmıştır. Ayrıca daha önce sulama imkânı olmayan kuru alanlarda kuyular açılarak veya barajlardan kanallar ile su getirilerek bu alanlar sulu tarıma kazandırılmıştır.

Ancak bu gelişmeler aynı zamanda yeni hastalık, zararlı ve yabancı ot sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Farklı sulama sistemleri, kullanılan su miktarı, sulama sıklığı, süresi ve zamanının zararlı organizmaların biyolojisi, yoğunluğu ve şiddeti üzerinde çok önemli etkileri olmaktadır. Birçok toprak kökenli hastalık sulama suyuyla taşınabilir ve yeni alanlara bulaşabilir. Başarılı bir kültürel mücadele için sulama işlemleri ile hastalık, zararlı ve yabancı otların yaşam döngüleri arasındaki ilişkinin iyi bilinmesi gerekmektedir.

Yağmurlama ve salma sulama sistemlerinde yabancı ot problemi daha fazla olmakta iken damla sulama sistemlerinde bu sorun ile daha az karşılaşılmaktadır. Bununla birlikte yeterince sulanmayan bitkiler ise su stresi nedeniyle zayıflamakta ve sekonder zararlıların saldırılarına maruz kalmaktadır. Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz Bölgelerini zaman zaman etkisi altına alan ve genellikle Suriye üzerinden gelen kum fırtınası, bitkilerin solunum yapmasını engellemekte ve özellikle fide dönemindeki çoğu bitkilerin ölümüne neden olmaktadır. Böyle durumlarda bitkilerin bu geçici problemden kurtulması için en etkili yol yağmurlama sulama yöntemiyle sulanması veya elle üstten sulanarak solunum yapmalarına olanak verilmesidir.

Van ili yöresinde kavun yetiÅŸtiriciliÄŸi çok eski tarihlere dayanmaktadır. ÖrneÄŸin Ä°talya’nın Roma’ya yakın Cantalupa bölgesinde yetiÅŸtirildiÄŸi için “Kantalup Kavunu” adını alan kavunun ana vatanı Van ve Diyarbakır bölgesi olup, 16. yüzyılda misyonerler tarafından yurtdışına götürülmüştür. Van yöresindeki kavun üreticileri kavun sineÄŸi (Miyopardalis pardalina Bigot)’ne karşı kavunlarını korumak için kavun sineÄŸi faaliyete geçmeden önce ve kavunlar daha küçük iken üzerini toprak ile örterek gizlemiÅŸ ve böylece ürünlerini korumuÅŸlardır. Bu uygulama yüzyıllardır bu bölgeye has yapılmakta olup, Zirai Mücadele Teknik talimatlarında da örnek kültürel mücadele uygulaması olarak yer almaktadır.

 Ãœlkemizde uygulanan kültürel mücadele yöntemlerinden bir diÄŸeri de bulaşık bitkilerin eradikasyonu (yok edilmesi)’dur. Eradikasyon iÅŸlemi bitkilerin koparılması, imha edilmesi, yakılması veya budanması gibi birçok diÄŸer kültürel mücadele uygulamalarını da kapsamaktadır. Bitkilerin çeÅŸitli ÅŸekillerde imha edilmesi iÅŸlemi tarihsel süreç içinde sıklıkla baÅŸvurulan bir yöntemdir. BaÅŸka mücadele yöntemi olmayan ve önlem alınmadığında büyük alanlara hatta ülkelere bulaÅŸma riski olan etmenlere karşı günümüzde de büyük bütçelerle, planlı ve projeli bir ÅŸekilde eradikasyon iÅŸlemi yapılmaktadır. Ãœlkemizde bu konuda örnek olabilecek uygulamalar ÅŸarka virüsü ve kırmızı palmiye böceÄŸine karşı yürütülen eradikasyon çalışmalarıdır.

 Ãœlkemizde 2005 yılında Mersin ilinde görülen ve daha sonra Akdeniz kıyısına yakın tüm illerde tespit edilen palmiye kırmızı böceÄŸi (Rhynchophorus ferrugineus Olivier) (Coleoptera: Curculionidae) ile mücadele etmek için Bakanlığımızca bir eradikasyon projesi yürütülmüştür. Bu proje kapsamında 2008-2010 yılları arasında toplam 1750 aÄŸaç imha edilmiÅŸtir (Tablo 1). Aynı projede feromon tuzak ve kimyasal ilaç enjeksiyonu da yapılarak özellikle Adana ilinde eradikasyon iÅŸlemi baÅŸarıyla tamamlanmıştır (Büyüköztürk 2011).

Çizelge 1. Palmiye Kırmızı Böceği Eradikasyonu Projesi kapsamında 2008, 2009 ve 2010 yıllarında imha edilen ağaç sayıları (Büyüköztürk 2011).

Ä°ller/

Yıllar      Adana   Antalya   Ä°zmir   Mersin   MuÄŸla   Hatay   Aydın   Ä°stanbul   Toplam

2008          650         120        100         30           37           1          42            1             981

2009            6           318         75              -        19              -       10              -           428

2010            3             6            0            3           182          0          27          119           340

Ãœlkemizde hâlihazırda Åžarka hastalığı ile mücadele etmek için Bakanlığımız tarafından yürütülmekte olan Ãœlkesel bir proje bulunmaktadır. Sert çekirdekli meyve aÄŸaçlarında görülen ÅŸarka hastalığına (Plum pox poty virus) ilk kez 1969 yılında Edirne’de eriklerde rastlanmıştır (Åžahtiyancı 1969). Daha sonra Isparta’da (Candresse et al. 2007), Hatay’da (Yurtmen ve ark. 2011), Marmara, Trakya, Ege, Akdeniz ve Orta Anadolu Bölgelerinde tespit edilmiÅŸtir (AkbaÅŸ ve ark. 2011). Bu kadar geniÅŸ bir alana bulaşık üretim materyali ile yayıldığı düşünülmektedir. Bu projenin yürütüldüğü bölgelerde hastalık ile bulaşık olduÄŸu tespit edilen aÄŸaçlar kesilerek imha edilmekte, bu bölgelerde fidan üretimine izin verilmemekte, temiz alanlara yayılmaması için kapsamlı önlemler alınmakta ve yıldan yıla bulaşık alanlar gittikçe azalmaktadır.

Yabancı otların, bitki artıklarının veya zararlı organizmalara konukçuluk eden bitkilerin yakılarak imha edilmesi en eski uygulamalardan biridir. Ãœrünlerin depolanması sırasında duvar, raf, çatlak ve yarıklarda saklanma olanağı olan depo zararlılarının yok edilmesi amacı ile bu bölgelerin pürmüz gibi aletlerle alevden geçirilmektedir. Ayrıca demiryolu, karayolu ve havaalanı kenarlarındaki yabancı otlarla mücadelede yakma yönteminden yararlanılmaktadır. Bu iÅŸlem yapılırken özellikle ormanlık alanlarda rüzgârlı havalarda telafisi olmayan büyük yangınlara sebebiyet vereceÄŸi ve toprağın canlı dokusunu uzun süre yok edeceÄŸi göz ardı edilmemelidir. Anız yakma her ne kadar halen bazı yerlerde uygulansa da doÄŸaya, çevreye, toprağın canlı yapısına ve dolaylı olarak insan saÄŸlığına verdiÄŸi telafisi olmayan zararlardan dolayı asla uygulanmamalı ve önerilmemelidir.

Kültürel uygulamalardan biri olan toplama ve yok etme metodu zararlıların yumurta, larva, pupa veya ergin bireylerini toplamak suretiyle yapılır ve ülkemizde çok eski tarihten beri uygulanan bir kültürel mücadele yöntemidir. Örneğin sünelerin elle ve atrapla toplanması bunun en tipik örneğidir. Depolanmış tahıllarda bulunan zararlıların eleme yolu ile üründen ayrılarak toplu halde imha edilmeleri halen uygulanan bir yöntemdir. Meyve ağaçlarının gövdelerine oluklu mukavva, çuval gibi materyaller bağlamak suretiyle dip kurtları (Capnodis spp.) ve elma iç kurdu gibi zararlıların kışlamak üzere burada toplanmalarının sağlanması ve kış sonuna doğru içinde bulundukları materyalle birlikte yok edilmesi özellikle küçük bahçelerde yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir.

Ülkemizde yaygınlaşmamış ancak tecrübe edilerek veya bilimsel çalışmalarla ispatlanarak faydaları görülmüş bazı kültürel mücadele uygulamaları aşağıda sıralanmıştır. Bu uygulamaların yerine getirilmesi durumunda hem bitkiler zararlı organizmalara karşı korunmuş olacak, hem de ürünün verim ve kalitesi artacaktır.

Kültürel yöntemlerden bir diğeri sanitasyon işlemleridir. Sanitasyon, tarla veya serada mevcut bir zararlı organizmayı azaltmayı veya yok etmeyi ve etmenin diğer sağlıklı bitkilere ve bitkisel ürünlere yayılmasını önlemeyi amaçlayan her türlü aktiviteleri içine alır. Bu işlem ile hasattan sonra enfekteli bitki veya bitki parçalarının toprağa karıştırılarak parçalanmanın hızlanması ve o dokuların içinde veya üzerinde taşınan pek çok etmenin yok olması sağlanabilir. Yine sanitasyon ile üretim için kullanılacak fide, fidan, tohum ve diğer üretim materyalleri hastalık, zararlı ve yabancı otlardan arındırılabilir. Aksi halde tarımsal üretimde zararlı olan etmenler üretim bölgelerine ve hatta ülkelere taşınmış olur.

AÄŸaçların budanmasında kullanılan makas, testere vb. aletler % 10’luk Sodyum Hipoklorit ile dezenfekte edilmeli ve bulaşık dallar toplanarak yakılmalıdır. Ayrıca fide ve fidan yetiÅŸtiriciliÄŸi yapılan kültür bitkilerinde fide ve fidanlıkların, üretim materyallerinin ve kullanılan alet ve ekipmanların hijyeni çok önemli olduÄŸundan bu alanlarda kullanılan alet ve ekipmanlar belli aralıklarla ve kullanım sıklığına göre dezenfekte edilmelidir. ÖrneÄŸin, Ãœlkemizde profesyonel olarak fide üretimi yapan büyük firmalar el, alet, ekipman ve aşı bıçakları temizliÄŸi için hidrojen peroksit, alkol, NaClO -hipo vb. kullanmakta, aşılı fide üretim odalarına galoÅŸ ile girmek için ayak galoÅŸlama makinası bulundurmakta ve kullanılan strafor vb. diÄŸer malzemeleri temizlemek için bakırlı solüsyona daldırarak temizlemektedirler. Bitkisel ürünlerin depolandığı yerlerin duvarlarının ve ambalaj kaplarının sık sık klorlu su ile yıkanması, inokulum miktarı ve daha sonraki enfeksiyonları büyük oranda azaltmaktadır.

Son zamanlarda uygulanan yöntemlerden biri de sıcak su uygulamasıdır. Ãœlkemizde Çeltik beyaz uç nematodu (Aphelenchoides besseyi) ile bulaşık çeltik tohumlarına karşı sıcak su uygulaması oldukça baÅŸarılı sonuçlar vermektedir. Bu yöntemde tohumlar oda sıcaklığındaki suda (20 ºC) 16-20 saat bekletildikten sonra 51 ºC’deki suda 7 dakika tutularak nematot popülasyonu düşürülebilir. Bulaşık tohumlar ön bekleme yapılmaksızın 55-60 ºC’deki suda 10-15 dakika tutulabilir. Bu konuda Ege Bölgesi’nde 2000-2001 yıllarında yürütülen bir çalışmada, elektrikli ısıtma düzeneÄŸi geliÅŸtirilmiÅŸ ve bu yöntemle Çeltik beyaz uç nematodu’na karşı % 100 etki elde edilmiÅŸtir (Tülek ve ÇobanoÄŸlu, 2010).

Önemli kültürel mücadele uygulamalarından biri de ekim veya hasat işlemlerinin doğru zamanda yapılmasıdır. Hastalık, zararlı ve yabancı otlar ile bitkilerin fenolojileri arasında bir ilişki vardır. Örneğin yaprak bitlerinin kanatsız formu bitkilerin genç dönemlerinde koloni oluşturur. Yine erkenci kiraz çeşitleri kiraz sineği erginlerinin çıkmaya başladığı dönemde olgunlaşıp hasat edildiği için Kiraz sineği zararından daha az etkilenir. Böylece zararlının zararı başlamadan erken hasat yapılması durumunda zararın önüne geçilebilir. Pamukta erken ekim ve bunun sonucu erken hasat pembe kurt zararını önleyebilir. Aynı şekilde erken hasat ve hasat sonrası buğday yığınlarının tarlada uzun süre bekletilmemesi ile süne zararı azaltılabilir (Özkan ve Babaroğlu, 2015).

SaÄŸlıklı bitki yetiÅŸtiriciliÄŸi için alınması gereken önlemler ve yapılması gereken uygulamalar elbette sadece bunlardan ibaret deÄŸildir. Ancak burada önem derecelerine göre sadece bazıları üzerinde durulmuÅŸtur. Bitkinin tohumdan bitkiye ve tekrar tohuma dönüşmesine kadar bütün evrelerinde alınması gereken tedbirler ve uygulanması elzem olan hususlar vardır. Bu hususlardan biri veya birkaçının ihmal edilmesi durumunda diÄŸer iÅŸlemler doÄŸru yapılsa bile baÅŸarı elde edilmesi mümkün deÄŸildir. ÖrneÄŸin kırmızı mercimek yetiÅŸtiriciliÄŸinde “tebeÅŸirleÅŸme” sorununa neden olan zararlı böcekler bu zararı daha çok mercimek hasat edildikten sonra yığınların tarlalarda bekletilmesi döneminde meydana getirmekte yeni nesil nimf ve erginleri bu yığınlar üzerinde biyolojilerini tamamlamaktadır. Bu durumda yığınların bekletilmemesi gerekmektedir. Aksi takdirde ekimden hasada kadar tüm iÅŸlemler doÄŸru yapılsa bile tebeÅŸirleÅŸmeden dolayı ürünün zarar görmesi kaçınılmazdır. Buna benzer birçok örnek vermek mümkündür.

Ekim zamanı, ekim sıklığı, tohum miktarı, sıra arası ve sıra üzeri mesafe, seyreltme zamanı, tekleme, budama ve gençleştirme, sanitasyon, erken ekim, geç ekim, erken hasat, geç hasat, hasat şekli (makineli veya elle hasat) hasat sonrası işlemler, depolama ve muhafaza, sulama zamanı, sulama şekli, sulama aralığı, su miktarı, toprak işleme, toprağın yapısı, eğimi, yönü, iklim koşulları, bitki tür ve çeşidi, gübreleme, malçlama, eradikasyon, yabancı otların imhası, tuzak bitki yetiştirilmesi, ürün izolasyonu ve daha pek çok kültürel önlem saymak mümkündür. Bu yöntemlerin zamanında, yerinde ve doğru bir şekilde uygulanması durumunda başarılı bir mücadele yapılmış ve sağlıklı bir sonuç alınmış olur.

Bu yüzden kültürel önlemler zararlı türe, yere ve zamana bağlı olarak değişmekte ve zararlıyı kontrol etmek için çok çalışılması gerekmektedir. Ayrıca, kültürel mücadele uygulamaları ile çoğu zaman tek başına yeterli sonuç alınmazsa bile, öncelikle bu uygulamalardan yararlanılmalıdır. Kültürel önlemler arazinin tümünde uygulandığında daha fazla etkili olmaktadırlar. Bu yöntemlerin uygulanması için genellikle özel ekipmanlar ve özel girdiler gerekmez ve normal tarımsal faaliyetler arasında planlanarak yapılabilir. Ancak kültürel önlemler ile hastalık ve zararlı popülasyonunu istendiği zamanda düşürmek ve kısa vadede her zaman kontrol altına almak güç olduğundan, çiftçiler tarafından ilk etapta fazla benimsenmezler. Bu yüzden kültürel mücadele üreticilere iyi anlatılmalı, entegre mücadelenin en iyi bileşenlerinden biri olduğundan uygulanması teşvik edilmeli, yaygınlaştırılmalı ve benimsetilmelidir.

("TEORİDEN PRATİĞE KÜLTÜREL MÜCADELE" kitabından)

(ISBN: 978-605-9175-21-0)

Facebook'ta Yayınla>
Soru / Yorum Eklemek İçin Tıklayınız
..:: Sorular / Yorumlar ::..
Henüz yorum eklenmemiştir. Yorum Eklemek için Tıklayınız.
Ne? nedir? Nasıldır? Nasıl yapılır? Ne zaman yapılır?
Copyright - Tarım Kütüphanesi - 2007