Neyi Yesem (mi), yemesem (mi)?…
Transgenik Organizmalar
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)
M.Fethi ÖRS
Ziraat Yük. Müh.

İçinde bulunduğumuz 2000’li yılların ilk çeyreğinde Dünya nüfusunun 8-10 milyarı aşması beklenmektedir. Hızla artan Dünya nüfusunun beslemeye yetecek kadar tarımsal üretimin sağlanması “Yeşil Devrim” olarak da bilinen genetik biliminde gerçekleştirilen ilerlemelerin bitki ve hayvan ıslahı alanlarında yaygın olarak kullanılmasıyla mümkün olmuştur.

1960’lı yıllardan itibaren yeni tarım teknolojilerinin kullanılması, tarımda mekanizasyonun gelişmesi, kimyasal gübre kullanımının yaygınlaşması, hastalık ve zararlıların kimyasal mücadele ilaçları ile azaltılması, sulama sistemlerinin gelişerek yaygınlaştırılması ile artan Dünya nüfusunun ihtiyacı olan gıda maddeleri üretiminde yeterlilik sağlanmıştır.

Günümüzde ekilebilir alanların son sınırına gelinmesi, klasik ıslah çalışmalarından elde edilen verimlilik artışı, artan Dünya nüfusunun temel gıda ihtiyaçlarının karşılanmasına yetmemektedir. Bu nedenlerle, bitki ıslah çalışmalarında yeni teknolojilerin kullanılması gündeme gelmiştir.

Dünya’da giderek artan besin ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için karşımıza “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)” kavramı çıkmaktadır. Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan yada organizmalara genel olarak GDO yada Transgenik Organizmalar adı verilmektedir. GDO, Modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş yeni bir genetik materyal kombinasyonuna sahip olan herhangi bir canlı organizma, Transgenik organizma ise farklı kaynaklardan genleri almış ve kombine DNA teknoloji uygulamalarıyla düzenlenmiş organizmalardır.

Tarımsal biyoteknoloji, tarımda klasik ıslah yöntemleri ile çözülemeyen ekonomik öneme sahip bazı problemlerin çözümünde önemli katkılar sağlamıştır. 1970’li yılların başından itibaren geliştirilen modern biyoteknoloji teknikleri ile canlıların genetik yapısında geleneksel ıslah yöntemleri ile ve doğal üreme- çoğalma süreçleriyle elde edilemeyen değişiklikler yapılmasını da mümkün kılmıştır.

Bir canlı türüne başka bir canlı türünden gen aktarılması veya mevcut genetik yapıya müdehale edilmesi yoluyla yeni genetik özellikler kazandırılmasını sağlayan yeni biyoteknoloji teknikleri, tarımsal konularda yeni bir çığır açmıştır.

Tarımsal biyoteknoloji uygulama alanları:

* Hastalık ve zararlılara dayanıklılık

* Meyve olgunlaştırılmasının geciktirilmesi, değiştirilmesi

* Besin maddelerince zenginleştirilmesi ve iyileştirilmesi

* Aromalarının artırılması

* Yabani ot ilaçlarına dayanıklılık

* Süt üretiminin artırılması

* Gıda enzimlerinin üretimi

* Çevresel streslere (kuraklık- tuzluluk) olan dayanıklılığın artırılması

* Bazı bitkilerin topraktan toksik maddeleri arındırma özelliklerinin artırılması

* Farmakolojik maddelerin üretilmesi

* Ağız yoluyla alınabilecek aşılı organizmaların geliştirilmesi vb.

Ticari olarak üretilen transgenik bitkiler: Soya, mısır, pamuk, kanola (kolza), patates, bal kabağı, papaya

Kaygılar...

Bugüne kadar tarımsal ürünlerdeki üretim artışı, tarım alanlarının genişletilmesi ve tarımsal teknolojilerin uygulanması, sulama, gübreleme, ilaçlama ile sağlanmıştır. Aşırı sulama, gübreleme, ilaçlama sonucunda ekolojik denge olumsuz etkilenmiştir. Bu sorunlar nedeniyle, bundan böyle tarımsal ürünlerdeki üretim artışı birim alandan alınan verimliliğin artırılması yönünde olacaktır. Aynı zamanda bu ürünlerin hastalık ve zararlılara da dayanıklı olması arzu edilmektedir.

Olumsuz çevre koşullarına dayanıklı (Az su ile yetişebilen, kurağa dayanıklı, tuzluluk ve ağır metal sorununa dayanıklı) bitkilerin yetiştirilmesi, bugün üretim yapılamıyan alanlarda üretim yapılmasını mümkün kılacaktır.

Tarih boyunca insanlar yenilikleri hep kaygı ile karşılamışlardır. Teknolojileri kullanmada çekingen davranmışlardır. Radyonun kullanıma girmesi, bisikletin kullanıma girmesi, kan naklinin uygulanmaya başlanması, aşılamanın yapılması v.b. bu teknolojilerin bulunması ile uygulanabilir, kabul edilir hale gelmesi arasında uzun yıllar geçmiştir. Nedeni de sonucunu görememe, sonucunu tahmin edememekten, var olanı kaybetmek kaygısından kaynaklanmıştır.

Son günlerde, gazetelerde ve televizyonlarda, insan beslenmesi ile ilgili olarak; bozuk gıda, hormonlu gıda, organik gıda, arılı gıda ve katkılı gıdalarla ilgili yazı ve görüntü eksik olmamaktadır.

En son olarak gazete ve televizyonlarda Transgenik gıdalar haber olmaya başlamıştır. Ülke insanımız yakın zamana kadar klasik yöntemlerle yetiştirilen ürünlerle beslenirken, birden sera ürünleri ile (Mevsimi dışında yetişen) tanıştı. Belli mevsimlerde yetişen ürünleri her mevsim bulur oldu. şimdide Transgenik ürünleri duyar oldu. Hemde ne duyma!. Soğuk denizlerde donmadan yaşayan balıktan bir gen alınıyor, bu gen domatese aktarılıyor, bu gen sayesinde domates donmaya karşı dayanıklı oluyor. Çumra’lı domates yetiştiricisi sormazmı? Abi bunun tohumu nerede satılıyor? diye! sorar elbet. Niye? çünki, Eylül ayının ilk haftasındaki soğukları bir atlatabilse, Çumra Domatesinin verimi ve satışı en az 1 ay daha devam eder. Ama genellikle Çumra Domatesi Eylül başındaki bu soğukları atlatamadığı için, domates bitkisi don zararına uğramaktadır.

Dönelim konumuza: Bir örnek olsun diye verdiğimiz balık ve domates birbirinden farklı iki canlı, aralarında belli genetik bilgiler değiş, tokuş edildiğinde balık ve domates farklı bir türe dönüşmüyor. Ya ne oluyor? balık yine balık, domates yine domates olarak kalıyor. Aktarılan yeni genler, o canlının var olan bir veya birkaç özelliğini değiştiriyor ve biz o canlıdan daha fazla faydalanmış oluyormuşuz. İşte bu şekilde genleri değiştirilmiş canlılara “Transgenik Organizma” bunlardan elde edilen ürünlere de “Transgenik Ürün” deniyor.

“Dünya’da bu tür tarımsal üretim ençok hangi ülkelerde yapılıyor?” derseniz, ABD’de, Arjantin’de, Kanada’da ve Çin’de.

Hormon (bitki büyüme düzenleyiciler) ve GDO’lar, Transgenik Organizmalar farklı olaylar, farklı uygulamalardır.

GDO’lar konusunda bir kısım bilim insanınca doğru ufuk açtığı söylenirken, bir kısım bilim insanı bu teknolojiye temkinli yaklaşıyor. Bilimsel anlamda yapılan çalışmaların faydalarının yanında risklerinin de olabileceği belirtiliyor. Genetik değişikliğe uğramış organizmaların (GDO) pazara sürülmesinin yaklaşık 15 yıllık bir çalışma gerektirdiği belirtiliyor. Bu süre içinde biyogüvenlik testlerinin ve risk analizlerinin yapıldığı belirtiliyor.

Bugün beslenme kültürümüzün içinde yeralan gıdalar, binlerce yıldan beri süzülüp gelen güvenliğe sahip gıdalardır. İlerde beslenmemizde yer alabilecek olan GDO’ların güvenliği ne kadardır? En basitinden bağışıklık sistemimizi ne kadar etkileyecek? Bunun yanında binlerce bitkiden oluşan gen kaynağı ülkemizin genetik zenginliği ne ölçüde etkilenecek? Çünkü bu bitkilerin ‘doğal tozlayıcılar’ dediğimiz rüzgar, kuş ve böceklerle taşınma ihtimali var mıdır? Varsa bu taşınma birkaç km’den çok çok daha uzaklara varan km’lere kadar değişebilecek mi? (Yağlı tohum bitkileri, şeker bitkileri, mısır bitkileri için durum nedir?).

GDO’ların insan sağlığı, tarım ve çevre üzerinde olumsuz etkileri olacak mıdır? Etkileri kalıcı mıdır? özellikle belli gıdalarla beslenmeye alışmış insanlarda GDO’ların allerjik ve toksit etkileri olacak mı? Tohumları ucuz mu, pahalı mı? Her yıl değiştirilecek mi?... gibi temel kaygılar taşınmaktadır.

Konunun öbür tarafındaki iddialar ise şöyle sıralanmaktadır:

Transgenik ürünlerle klasik ıslah yöntemleri ile çözülemeyen bazı ekonomik ve insani sorunların çözümlenebileceği, açlığın azaltılması, bitkilerin besin değerinin artırılması, bitki veriminin artırılması, tarımsal ilaç kullanımında azalma, çevresel streslere olan dayanıklılığın artırılması gibi...

Tarımın tahmini bilinen tarihinin M.ö. 8000-9000’ li yıllara kadar gittiği, önceleri Dicle civarlarında başladığı, sonra göçerlerle diğer bölgelere yayıldığı ve o günlerden bu güne süzülerek geldiğidir. Dünya üzerinde insan besini olmaya uygun onbinlerce bitkiden bugün ancak 150 civarında bitkinin yaygın olarak yetiştirildiği varsayılarak;

Dünya üzerinde var olan açlığın nedeninin yeterli besin olmaması mı? Yoksa besinin adil dağılmaması mı? Dünya’da giderek artan besin ihtiyacını karşılamak ve açlık sorununa çare bulmak için GDO’lar ve transgenik organizmalar zorunlu mu? Olduğu üzerinde detaylı çalışılmasına gerektiğine inanıyorum. Biyoteknolojinin üretilmesine ve kontrollü uygulanmasına karşı değilim, amaher uygulamasına da uymak zorunda değilim.

Ağız tadımızın kaçmaması dileğiyle...

Facebook'ta Yayınla>
Soru / Yorum Eklemek İçin Tıklayınız
..:: Sorular / Yorumlar ::..
Henüz yorum eklenmemiştir. Yorum Eklemek için Tıklayınız.
Ne? nedir? Nasıldır? Nasıl yapılır? Ne zaman yapılır?
Copyright - Tarım Kütüphanesi - 2007