Efsaneleşen gülüyle, gelişen organik tarımıyla ünlenen beldemiz
Kurucuova Kasabası
Yavuz Çolak
Vet. Sağ. Tek.

Gezip görmeye değer bir belde düşleyin... Üç vilayete sınırı olsun, başucunda Anamas Dağı, ayakucunda Beyşehir Gölü olsun, ovası- yaylası, ressamları kıskandıracak manzarası olsun...

Yöreyi bilenler hemen tahmin etmişlerdir. “Beldelerimiz” sayfamızın bu aydaki konuğu Kurucuova Kasabamız olacak. Ağustos ayının 13’ünde enformasyon ekibimizle misafir olduğumuz bu beldede olağanüstü bir gün yaşadık. Konukseverliği, mütevaziliği ile bizde derin saygı uyandıran harika insanlar tanıdık. Kurucuova’yla ilgili detaylara girmeden önce çalışmalarımızda bize çok yakın alaka göstererek, yardımlarını esirgemeyen en başta Belediye Başkanı Sayın Hasan Evli olmak üzere tüm belediye personeline, Aslan Su Ürünleri tesisinin sorumlusu Sayın Ahmet Gümüş, Yılmaz Tanrıkulu ve tüm çalışanlarına, Lise Müdürü ve tarih öğretmeni Sayın A.İhsan Yiğit hocama minnettarlığımızı ve saygılarımızı sunuyoruz. Yıllarını devlet hizmetine vermiş Emekli Başkomiser Hasan Başkan’ım şimdi de memleketinin hizmetine adamış kendisini. Kendine has duruşu ile babacan tavırları ve de yöneticiliğin gerektirdiği ciddiyetle tam bir devlet adamı. Yaptığınız ve yapacağınız her türlü hizmetlerde Allah hiç bir zaman mahcup etmesin, hep yardımcın olsun Sayın Başkan’ım. Konukseverliğinize yakın alakanıza sonsuz teşekkürler...

Antalya ve Isparta topraklarının ilimize sınır teşkil ettiği üçgende Beyşehir Gölü’nün güneybatı köşesinde yerini alan Kurucuova, yemyeşil bir kasaba. Manzara tutkunu insanlara tavsiye ediyorum; gidip, görün, gezin. Biraz benim gözümle görmenizi sağlamak için tarif etmeye çalışayım.

Kurucuova’ya gelip, kafamızı kaldırıp yukarıya baktığımızda zirveleri çıplak, etekleri çok yeşil ve güçlü bitki örtüsü ile Anamas Dağı bütün heybetiyle sanki ovaya gülümsüyor. Neredeyse ağustos ayı da bitmek üzere ve zirvelerde karların erimediği beyaz noktalar çok cezbedici görüntüler sunuyor. Yeşilin her tonunu görme şansınızı kullanabileceğiniz dağ ve ovadan sonra bakışlarımızı biraz aşağılara çevirince bu defa mavinin tonlarını sergileyen Anadolu’nun incisi Beyşehir Gölü. İşte tasvir etmeye çalıştığım bu eşsiz güzelliğe bir de meraklıları için yöredeki mağaraları, Anamas’ın tepelerinde yeralan krater gölünü (Karagöl), Romalılar ve Bizanslılar, Selçuklular ve beylikler döneminin ayak izlerini, Beyşehir Gölü havzası ve Anamaslara özgü endemik bitkileri de eklersek, “bu yöre neden turizmin bir cazibe merkezi değil” diye hayıflanıyorum.

1956 yılında Kasaba unvanıyla belediye teşkilatlanmasına geçen Kurucuova, son nüfus sayımına göre 4238 kişinin yaşadığı, ilimize 151, Beyşehir’e 56 kilometre mesafede kurulu, 33 bin dekar tarım arazisi olan, aynı zamanda Orman Bölge Şefliği teşkilatı kurulmuş bir kasaba oluşu da göz önüne alınırsa, hem geniş tarım alanı imkanına hem de geniş orman alanlarına sahip ender yerleşim alanlarından birisi. Orman Şefliği’nden başka Tarım Kredi Kooperatifi, Sağlık Ocağı ve Kurucuova Lisesi, taşıyıcıların kurduğu kooperatifleşme ve Aslan Su Ürünleri İşleme Tesisi gibi resmi ve özel teşebbüsleri temsil eden bu kuruluşlar, kasabanın büyüklüğünü ortaya koyan kriterlerdir. Halkın geçim kaynaklarını araştırdığımızda; birinci planda hayvancılık, daha sonra tarım ve orman işçiliği ile su ürünleri avcılığı ve işletme tesisini sıralayabiliriz. Hayvancılığın birinci geçim kaynağı olduğunu öğrendiğimde sevindim gerçekten. Ülkemizde bir bir üretimden ve devreden çıkan neredeyse yok olmaya doğru giden bu sektör, son yıllarda ağır sarsıntı geçirdi. Kapısına kilit vurulan besi- süt ve damızlık hayvancılık üniteleri yeniden canlanıp, kendine gelmeye başladı. özellikle son bir yıldır iyi bir atak içinde olan hayvancılık sektörüne Devlet- Millet elele verip, azami destek her zaman verilmeli. Çünkü bizim kurtuluşumuz, ekonomik refaha, bolluk ve berekete ulaşmanın yolu hayvancılıktan, planlı tarım ve sanayi entegrasyonundan geçer diye düşünüyorum.

%80 oranında kültür ırkına dönüşmüş 3 bin büyükbaş ve 10 bin küçükbaş hayvan varlığına sahip olan kasabada, dört tane de yayla faaliyetini sürdürmekte ve yaylacılık kültürü oldukça eskilere dayanıyormuş. Akdeniz Yörükleri göçerlerinin en gözde mekanlarından olan Kurucuova yaylakları, mayıs ve ağustos ayları arasında Yörük obalarına ev sahipliği etmekte olup, karşılığında da kasaba için bir katma değer yaratmakta.

Kasabadaki hayvancılık faaliyetlerinde ağırlıklı olarak besi ve süt hayvancılığı ile mera ve otlaklardan faydalanma olarak söz edilebilir. Tarımsal üretime gelirsek; halkın öncelikli tercihi kendine yeteni üretmek olmuş genellikle. Zaten araziler o kadar bölünmüştür ki, çok parçalı araziler idealden uzaklaştırmış tarımı. Hububat, her çeşit sebze ve pek çok meyve yetişiyor bu bölgede, ancak paraya dönüşerek gelir getiren ürünler elma, ceviz ve vişne. Bu üç meyve kasabanın en geniş bitki kolonisini oluşturuyor, herkesin bahçesinde evinin önünde var. Çok parçalı arazi sorunu Belediye Başkanı ve kasabanın ileri gelenleriyle yaptığımız sohbetlerde dile getirildi ve başa çıkılmaz bir sorun olarak her zaman baş ağrıttığını söylediler.

Şimdi burada tam yerine gelmişken organik tarım ve Prof. Dr. Fevzi Ecevit Hoca’mdan söz etmem gerek. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim Üyesi olan saygıdeğer Hocam memleketi olan Kurucuova’da organik tarıma öncülük etmek üzere yatırımlara girişmiş. Belde çalışmasına gittiğimizde kendisi Konya’da olması hasebiyle görüşemedik, ancak bodur ve yarı bodur meyve bahçesi ve fidanlıkta gezip resimler çektik. Belediye’den 49 yıllığına kiraladığı 2050 dekarlık alanda planladığı çalışmaların ilk ayağını oluşturan değerli hocamla telefonla görüşüp, gelecekle ilgili plan ve projeleri için bilgi aldık. öncelikle şirketleşme çalışmalarını başlattıklarını “Kurucuova Organik Tarım ve Turizm Anonim Şirketi” adıyla kurulma aşamasında olan1 şirketin faaliyet alanında 400 dekar elma, 1000 dekar kiraz bahçesi, 270 dekar üzüm bağı tesisi ile beraber hayvancılık ünitesinin de önümüzdeki yıl faaliyete geçeceğini, 500 baş İsviçre Esmer ırkı damızlık süt inekçiliği ve 3000 başlık besi ünitesinin devreye sokulacağı, her ay 250 baş üniteye hayvan girişi, ayrıca beslenen hayvanlardan yine her ay 250 başı kesime sevk edilerek süreklilik sağlanacağını, fidan ünitesinden de hem kendi bahçe tesisleri için gereken fidanı, hem de bölgemizin ihtiyacı olan meyve fidanı yetiştirileceğini söyledi. Gördüğüm bahçe tesisinde sanırım önümüzdeki yıl meyveye yatacak olan şeftali, armut, elma, ayva ve erikten oluşan bahçede dolaşırken, damlama sulama tekniğini de kullanarak organik tarıma en güzel örnek teşkil edecek bu tesis için gerçekten çok sevindik, gururlandık. Nimeti ve külfeti paylaşmayı, bilgiyi- birikimi paylaşmayı unutan toplumumuzda önderlik eden, memleketine yatırım yaparak, üretime katılan Fevzi Hoca’ların biz her zaman elini öperiz. Haddim olmayarak Sayın Hoca’m söylemek isterim ki, sizi anlamayan, anlamak istemeyenler de olabilir. Bu tür faaliyetlerde insanın şevkini kıracak söz ve davranışlar sergileyen tabir yerindeyse cahil insanlar da çıkabilir. Hiç bir sebep sizi yolunuzdan döndürmesin Hoca’m. Belediye Başkanı ve çevresindeki bütün insanlar size büyük destek verip, çok şey beklediklerini, kasabanın kalkınarak çehresinin değişeceğine çok inanıyorlar. Halkı bu işin içine mutlaka çekmelisiniz Sayın Hoca’m. Bu hayırlı ve aydınlık yolda Allah yardımcınız olsun.

Organik tarım merkezinden sonra beldedeki “Aslan Su” adıyla kurulu tesisi gezdik. Kasabada 25-30 kişilik balık avcısı olduğunu, günlük 150-200 kilo levrek, 600-700 kilo kadife avlanarak tesiste işlendiğini ve levrek filetosu dondurularak yurtdışına ihraç edildiğini ve çok cazip bir pazar payının olduğunu, kadifenin ise iç piyasada tüketilmeye çalışıldığını, ancak pazarlamada problemler olduğunu öğrendik. Sekiz on kişiye istihdam sağlayan tesisin sorumlularından Ahmet Gümüş ve Yılmaz Tanrıkulu’ndan bilgiler edindik. Bir dönem 70 kişiye ekmek kapısı olduklarını, şimdilerde ise giderek düşen su ürünleri miktarı, bürokratik bir sürü işlem, kâr marjının azalması ve daha birçok sorunlar nedeniyle tesisin zor ayakta kaldığını vurguladılar. Halbuki son derece modern ve hijyenik koşulları oldukça hoşumuza giden bu güzel yatırım inşallah gene 80-100 kişinin çalıştığı, üreten, kazanan ve kazandıran bir rızk kapısı olur. öğleyin bizi misafir ederek balık ve yemek ikram eden Aslan-Su çalışanlarına şükranlarımızı sunuyoruz bir kere daha.

Yazdığım beldelerde ilginç bulduğum özellikleri, tarihsel yönüyle kuruluş hikayelerini hep son bölümlere taşıma alışkanlığıma devam ediyorum. Kuruluşu; adından da anlaşılacağı üzere göçer Yörüklerden iskan edilen bu beldeyi 8-10 haneden oluşan göçerler kurmuş. Yöre, tarihler boyunca milattan önce ve sonra birçok medeniyete beşiklik etmiş. Türklerin hakimiyetinde; Selçuklular, Karamanoğulları, Eşrefoğulları, Hamitoğulları ve Osmanlılar döneminde o kadar çok el değiştirmiş bir bölge ki, düşününce özellikleri ve güzellikleri ile her zaman gözde ve paylaşılamayan bir mekan olmuş. Çağımızın bir teknoloji harikası internette yaptığımız taramada; Kurucuova’nın Fatih Sultan Mehmet döneminde 1467 yılında Fatih’in Beyşehir’i kesin olarak Osmanlı topraklarına katarak Sancak Merkezi yapmasına ait kaynaklarda bu bölgede Kurucuova ile birlikte birçok Yörük köy ve mezralarından söz edildiği bilgilerine ulaştık. Fakat bu yörede en çok Selçukluların, özellikle de Aleaddin Keykubat’ın hakimiyetine, eserlerine çok sık rastlanmaktadır.

Keykubat’ın yazlık sarayı Kubad- Abad’ın (Güzel Şehir) burada olması, “Malanda” denilen mezra alanındaki ören yerlerinde hep Selçukluların ayak izleri var. ‘Malanda’ denilince, Belediye Zabıta Memuru Mehmet kardeşim Fevzi Hoca’mın organik tarım merkezine giderken dedi ki;

“ Abi karşıda gördüğün yerin adı Malanda. Oradaki harabeler de Keykubat’ın mandırasıdır. Taa oradan künklerle , süt sultanın sarayına akıtılırmış diye atalarımızdan hep dinlerdik.”

Şaşırdım tabi. “Nasıl yani o günün teknolojisine göre kapalı bir sistem içinde süt saraya nasıl ulaşacak, saray buraya kaç kilometre mesafede” dedim. Fakat hikaye hakikaten ilginçti. Lise Müdürü ve tarih öğretmeni olan ve Konya müzelerinde de görev yapmış A.İhsan Yiğit Bey’e de sorduğumda hikayeyi doğrulayarak, hem de hiç abartısı olmadığını, o devirlerde Malanda’dan iki ayrı künk sistemiyle birinden çok kaliteli içme suyu, diğerinden de söylendiği gibi Kubad-Abad’a süt taşındığını imrenerek hayretler içinde kalarak öğreniyorum.

Bir ilginç konu da yine Anamasların zirvesine yakın gür ormanlarla kaplı “Dedegülü” dedikleri mevkide (2250 m. yükseklikte) temmuz ayının 15’i ile ağustos ayının son haftasına kadar olan dönemde açan güzelliği ve kokusu tarif edilemeyen, taa İstanbul’dan meraklıların gelip aradıkları bir süs bitkisinden yani “Dedegül”ünden söz ettiler. Ancak sorduğum herkes “Ben görmedim ama doğru, bu gül sadece o mevsimde orada açar” dediler. Hatta Dedegül mevkisinde çocuğu olmayanların pilav yedirip, dua ettiğini ve çocuklarının olduğu inancının da yaygın olduğundan söz edildi.

Yazım çok uzadı, artık bitirmeliyim. Dolu dolu anılar eklediğim bu kısacık seyahatimde çok güzel insanlar, müstesna dostlar edindik. Olağanüstü bir gün yaşadık.

Umarım bir daha kasabanızı görmek, Dedegül’ünde bir gün geçirmek, efsanevi Dedegül’ünü görüp koklamak dileklerimle...

Kurucuova’ya, Kurucuovalıya kucak dolusu selamlarımızı, saygılarımızı sunuyoruz.

Facebook'ta Yayınla>
Soru / Yorum Eklemek İçin Tıklayınız
..:: Sorular / Yorumlar ::..
Henüz yorum eklenmemiştir. Yorum Eklemek için Tıklayınız.
Ne? nedir? Nasıldır? Nasıl yapılır? Ne zaman yapılır?
Copyright - Tarım Kütüphanesi - 2007